Sayfalar

28 Ağustos 2016 Pazar

Tarihçi Yazar Ali Kaya ile Dersim ve Zaza’lar

Soru: Ali hocam Zaza’lar kimdir?
A.K.; Hint-Avrupa dil ailesinin İran’i diller grubuna ait olan Zazaca’yı konuşan bir halktır. Zaza’lar, Beluciler, Farslar, Kürtler, Gilanlar, Osetler, Afganlar, Peştunler, Lorestanlılar, Mazenderanlılar, Tacikler ve diğer İrani halklarla dil ve kültür bağlamında bir çok ortak özellik paylaşırlar. Tüm bu İrani halkların dilleri birbirine akrabadır yüzlerce ortak kelime barındırırlar.
Soru: Zaza’lar, Kürt’müdürler?
A.K.: Latin dil grubunda olan Almanlar Fransız’mı? Ya da her Slav olan tüm halklar Rus’mudur? Hayır. Cevap net. Zazalar kesinlikle Kürt değildir. Nasıl ki yıllarca Kürt’lere kart-kurt politikasıyla Türk’lük dayatıldıysa; bugünde Kürtler, Zazalara Kürtlüğü dayatıyorlar.”Sana yapılmasını istemediğini başkasına yapma”. Zazalar Kürt değildir. Kürt dili üzerine araştırma yapan bilim adamlarının tamamı Zazaca’nın ayrı bir dil ve Zaza’larında ayrı bir etnik yapı olduğunu söylüyor ve yazıyorlar. Zaza’ların Kürt olduğunu söyleyenlere hodri meydan diyorum. Zenginlik olarak kabul ettiğimiz farklılıkların istenmeyen özellikler haline getirilmeye çalışılması doğru değildir, ahlaki ve insani değildir. Yüz yıldır varlık mücadelesi veren Kürtlerin bu asimilasyoncu mantığı daha iyi anlamaları gerekir.
Soru: Özelde Dersim’lilerin, genelde Zaza’ların Kökenleri hakkında çok kısa ve öz ne söylüyebilirsiniz?
A.K.:Dersimliler, ”Deylemiler” ve ”Daylamlılar” olarak anılan Hazar denizinin güneybatısı ile Tahran’ın kuzeyine düşen bölgede yaşayan bir topluluk olarak bilinir.Özellikle Moğol istilası, Moğol saldırılarının sürekliliği ve güçleri karşısında daha fazla direnemeyen Deyleman-Gilan halkının bir bölümü önce Kuzey Horasan’a çekildi.Sonra Dersim-Sivas-Fırat ve Murat nehirleri bölgesine yerleşirler. Deylemlilerin son kalesi Alamut’u Moğol hükümdarı Hülagü Han tarafından alınması, bu halkın güçlerini büsbütün zayıflattı. Süreçte Deylem adı ortada kalktı, Yerine Gilan egemen oldu.
Soru: Köken ve etnik yapıları konusunda Zazaların kafaları neden karışık?
A.K.: Öncelikle geçmişte yeterli araştırma yapılmamış olmsı. Kulaktan dolma yalan-yanlış bilgilerle, kendilerine servis edilen bilgilerle hareket edilmiş veya etmişler. Dillerinin Kürtçe’den farklı olmasının ve kökenlerinin Kürt olmamasına rağmen, Osmanlı devleti döneminden günümüze kadar ki süreçte devlet, devlet yönetimindekiler ve toplum Zaza’ları Kürt olarak tanımlamışlardır.Toplumsal ve devletsel ilişkiler Zaza’lara Kürtlüğü ve Türklüğü empoze ederek ya da Türklüğün ve Kürtlüğün üst kimliğini benimsetmişlerdir ya da benimsetmeye çalışmışlar. Zaza’ları Kürt kimliğine iten, devletin etik bakışı ve bu doğrultudaki tavırları olmuştur.
Buna rağmen Zaza’ların önemli bir kesimi duyarlı bir şekilde kendi öz kimliğini savunmuştur. Kürt kimliğini benimsememişlerdir. 1970’li yıllarda İstanbul’da DDKD diye Kürt gençlerin örgütlendikleri bir dernek vardı. Dernek başkanı Siverekli Zaza kökenli başkanı Mahmut Çıkman, bir gün ”yahu arkadaşlar bu Zazaca, bu Kürtçe’ye benzemiyor, Zazalar farklıdır” diyor ve benzeri düşünceler tekrarlıyor. Adamın başına dernekte gelmedik hakaret kalmadı, adamı psikolojik olarak linçten ettiler.
Soru: Dersimli Zazalar, tüm bu bilinen etnik yapılarına rağmen neden Kürtlerin etkilerinden kurtulamıyorlar. Hata bir dönem Dersim’deki otobüslerde Zazaca türküler yasaklanmıştı. Düzgün baba ziyaretleri yasaklanmıştı ne düşünüyorsunuz?
A.K.: Kürt’lerin, öncelikle Zazaların ayrı bir halk olduklarını kabullenmeleri ve de Dersim’lilerin Alevi inançlarına saygı duymaları lazım. Bunu özünde yapmıyorlar. Peki neden? Çok sayıda sebebi var. Öncelikli neden hakim ulus milliyetciliği ve mezhep inancı. ”Burası Kürt bölgesi, dolayısıyla herkes Kürt’tür” diyorlar. Osmanlı’dan günümüze kadar devlet Zaza’ları bilerek ya da bilmeyerek Kürt kimliğine itmiştir. Bu önemli bir diğer faktör.
Osmanlı yöneticileri Dersim’lilerin Alevi olmaları nedeniyle hep potansiyel suçlu olarak değerlendirmişlerdir. Dersimliler mezhepsel inanç farklılıkları nedeniyle öldürüldü sürüldü.Bu işlerde büyük oranda sünni Kürtler kullanıldı. Yavuz Sultan Selim zamanında can güvenliklerini sağlamak için Dersim’e sığınanlar ölümden zorlukla kurtulmuşlardır. Yüz yıllarca yoksulluktan, okulsuzluktan mahrum bırakılmış ve dışarıyla bağlantıları kesilmiştir.İlkel yaşama zorunda bırakılmışlardır.
Yönetimi elinde bulunduran gerici bağnaz din adamlarının hegemonya kurma istekleri yöre insanını tedirgin etmiştir.
Dolayısıyla Dersimliler, Kürtlere de güvenmemişlerdir. Kürtler, Hamidiye alayları vasıtasıyla Dersimli aşiretlere baskı uygulamışlardır. Özellikle şafi Kürtler ”Alevilerin kestiği yenmez” noktasına bağnazlıklarını taşımışlar. Dersim’liler Şeyh Said Kürt isyanına katılmamışlar ve desteklememişlerdir. Kurtuluş savaşında Mustafa Kemal’in Sivas’tan Erzurum kongresine intikal ve güvenliğini Dersim aşiretleri sağlamıştır.
Olayları doğru olarak ve tarihi analiz yapamazsanız anlayamazsınız. Dersim’de 1937-1938 tarihinde 110 bin nüfus olmasına rağmen 72 bin insan kıyıma ve sürgüne maruz kalmıştır. Toplumun demografik yapısı değiştirilmiştir. 1937-38 de yapılan katliamdır. Dersim’de isyan yoktur, katliam vardır. Kürtçülerin dediği ”şanlı Dersim isyanı” palavradır. Dersimlileri kendi amaçları için kullanma propagandasıdır. Zavallı köylüleri toplayıp, diğer tepenin ardında katletmişler. Bunun neresi isyan. Aşiretler sürekli birbirleriyle kavgalı, biribirilerinin mallarını yağmalayan, aralarında kan davaları olan, hiçbir şekilde birliktelikleri olmayan klanlar toplumuydu. Sosyolojik olarak böyle bir isyanın olması mümkün değildir. İsyan söylemi akla bilime, mantığa aykırıdır. Eşkiyalık dersen evet eşkiyalık vardı. Dersimliler; kendi aralarında, çevre il ve ilçelerde talan ve eşkiyalık yapıyorlardı, askere gitmiyorlardı. Ama o dönemde Türkiye’nin her yerinde eşkiya ve eşkiyalık vardı. Devlette kendi katliamlarını haklı çıkarmak için ne diyecekti? Adını isyan koydular.
Soru: Anladığım kadarıyla 1937-38 Dersim olayını Alevi katliamı olarak değerlendiriyorsunuz?
A.K.: Evet. Yavuz Sultan Selim’le başlayan 40000 Alevi katliamı, Celali isyanları diye sunulan kuyulara doldurulan onbinlerce Alevi-Türkmen katliamları, 1826’da Nakşibendi şeyhlerinin teşviki ile yeniçeri ocağının kaldırılması ve 12000 yeniçerinin öldürülmesi olayı, Alevi-Bektaşi tekkelerinin kapatılması, mal ve mülklerine el konulması bir zincirin halkalarıydı. Zincirin son büyük halkası 1937-38 Dersim katliamıdır. Maraş, Çorum olayları, Madımak katliamı, Gazi olayları Alevi katliamlarının artıklarıydı.
Soru: Olaylar sanki Osmanlı devletinin kuruluşundan kaynaklanıyor?
A.K.: Tarihçiler utangaç davranıp söylemek istemeseler de, bir gerçek Osmanlı devletini kuranlar Alevi Türkmenlerdir. Devlet büyüyünce, devlet yönetiminde Alevi Türkmen yöneticiler ile devşirme yöneticiler arasında bir iktidar kavgası başladı. Süreçte bu iktidar kavgası 2.Murat döneminde doruğa çıktı. Fatih Sultan Mehmet’in iki ağabeyinden biri zehirlendi, biride boğduruldu. Amaç şehzade Mehmet’e yol açmaktı. Çünkü bu şehzadelerın anneleri Alevi Türkmendi. Fatih’in padişah olmasıyla Alevi Türkmenler devletteki ağırlıklarını tamamen kaybettiler. Yavuz’dan sonra ve Kanuni döneminde bu Celali isyanları adı altında Alevi katliamlarına dönüştü. Celali isyanlarını bu perspektiften okumak gerekir. Osmanlı devletinin kurucu unsuru olan Alevi Türkmenler tamamen dışlandılar. Osmanlı devleti artık Emevi Arap anlayışıyla yönetilmeye başlandı. Osmanlı devletindeki duraklama ve gerilemesinin sosyolojik temelinde bu olaylar bütünlüğü vardır.
Soru: Sonuçta Dersimin bu olaylardaki yeri nedir? Neden bu kadar tepki çekmiştir?
A.K.: Dersimin farklı yapısı, ulaşılması ve girmesi zor bir coğrafyası var. Yavuz Sultan Selim’le başlayan ve daha sonraki dönemlerde katliamdan kaçan Alevi Türkmenler ağırlıklı olarak Dersim ve çevresine sığınmışlardır. Osmanlı Dersimi kontrol altına alamamıştır. Sonuçta Dersim bölgesi devletin tepkisini çekmiştir. Bu gün de Kürt örgütleri ve bazı sol örgütler gelip Dersim’e sığınmıyorlar mı? Dersimi kendilerine üs edinmeye çalışmıyorlar mı? Dersim’lilerin bir kısmı bunlara bilerek ya da bilmeyerek kucak açmıyormu? İlginç bir tarihsel benzerlik değil mi?
Soru: Bir araştırmacı ve tarihçi olarak Dersim’lilere ne öneriyorsunuz?
A.K.:Devlet Dersime karşı inanç bakımında hoşgörülü davranmalı, ikinci sınıf vatandaş olarak görmemeli, sevgiyle yaklaşmalı, dostluk ve ekonomik kalkınma götürmeli. Dersim’lide uyanık davranmalı, kanmamalı, oynanan oyunlara gelmemeli. Geçmişten ders çıkarmalı. Eline tuz alıp başkalarının peşinde koşmamalı. Haklarını demokratik zeminde aramalı.
Soru: Ali hocam Dersim yöre insanı nasıl bir ruh hali içindedir?
A.K. Her Dersim’li istisnasız 1937-38’de neler olduğunu ve neler yaşandığını, ya yaşamış ya da ailesinde duyarak büyümüştür. Eğer bireyseniz, yaşadığınız bir travma ya da yaşadığınız büyük bir felaket hiç bir zaman aklınızdan çıkmaz. Hata bir kabus gibi, geceleri rüyalarınızda bile üstünüze çöker. Huzur vermez, normal bir hayat yaşayamaz olursunuz. Bu gibi felaketleri yaşamış toplumlar açısından da durum aynıdır.
Bireyler ve toplumlar tarihte yaşadıkları büyük travmaları, büyük şokları hayat hikayelerinin normal bir parçası haline getiremezlerse, sağlıklı ve normal bir hayat yaşayamazlar. Dersimliler geçen yetmişaltı yıla rağmen bu travmadan kurtulabilmiş değiller. Dersim toplumuna uygulanan bu ağır travma yetmişaltı boyunca da son bulmamış. Yaşanan bunca yıllar içinde devam edegelmiştir. Köy boşaltmalar, faili mechul cinayetler, hiç bir yerde uygulanmayan karne yiyecekleri, poliste, cezaevlerinde yapılan farklı muamelelerle, önyargı ile yaklaşımlar yıllar yıllı farklı dozda da olsa geçen tüm iktidarlar döneminde devam edegelmiştir. Bir toplum düşünün ki ailesinde katliama uğramamış, sürgün edilmemiş, dayak, iskence ve kötü muameleden geçmemiş bir kişi bulamıyorsanız? Aynayı bir kez de yüzünüze tutmanız gerekmiyor mu?
Aslında söyleyişinin başında da söylediğim gibiDersim’de olan olaylar bir kürt isyanı değildi. Çünkü Dersimli ağırlıklı olarak kürt değildir ve kendini kürt olarak kabul etmiyor. Biz zazayız, kırmancız,dımılıyız veya dersimliyiz diyorlar. Bir alevi isyanı, hatta yerel bir isyan bile değildir. O zamanlar yöre tamamen bir aşiret yapısı içinde, her aşiretin kendi iç dengeleri ve diğer aşiretlerle çatışma-dengelere dayanan bir yöre yapısı, bir kabileler toplumuydu. Birlikte ve toplu bir hareket hiç olmamıştır.Tabiki bireysel bazı olaylar olmuştur. Sosyolojik olarak kabile hayatı yaşayan bir toplumdu.
Katliamı yapanlar kendilerini kendilerini haklı çıkarmak için her şeyi çarpıtarak sunmaktan başka ne diyebilirler ki? Ama mızrak çuvala sığmadı ve sığmıyor. Gerçekleri o dönemde yaşamış bazı insanların anlatımlarından, son dönemde açıklanan arşivlerde ortada, apaçık resmi bir katliam yapıldığı görülüyor. Devletin en yetkili kişisi sayın Başbakan bunun bir katliam olduğunu açıkladı. Sözün bittiği yerdeyi

ZAZA DİLİ VE KÜRT LEHÇELERİ İDDASI

                                   
  ZAZA DİLİ VE KÜRT LEHÇELERİ İDDASI
     Kürt araştırmacılar yazarlar aydın tabir edilen kesimi Kürt lehçeleri iddiasına sıkı sıkıya bağlıdırlar. Kürt lehçeleri ilk ortaya çıktığında dörttü. Daha sonraki dönemlerde bu lehçeler beşe altıya çıktı. Çünkü lehçe iddiasına sıkı sıkıya bağlı olan Kürt çevreler başlı başına bir dil olan Zazaca’yı da lehçe ilan etmişlerdir. Fakat Zazaca Kürtçenin lehçesi olma ihtimali yoktur. Çünkü Zazaca Kürtçeden daha önce vardı.  Bu gerçek günümüzde apaçık ortada olsa da Kürt çevrelerce inkâr edilir. Kürt lehçeleri ilan edilen diyalektler Kurmanci, Sorani,Gorani,Kelhuri buna Zaza dilini de lehçe sayıp beş lehçe yaptılar. sonra başka lehçeler eklendi çıkarıldı.

  Şimdi kendimize soralım Kürtçenin beş lehçesi varsa Kürtlerin geçmişinden günümüze kurulan Kürt dernek parti ve kurumlarında Sorani Gorani Kelhuri, Zazaca’ya niye önem verilmedi. Neden  Gorani Sorani Kelhuri ve Zazaca arka plana itildi? Kurulan Kürt parti dernek ve örgütlerinde Kurmanci adeta resmi lehçeyken diğer lehçeler niye yok sayıldı. Diğer lehçeler niye üvey evlat  muamelesi gördü. Geçmişten günümüze Binlerce Kürtçe kitap çıkaran Kürt örgütleri neden hep Kurmanci çıkardı? Kurulan Kürt derneklerinin resmi gazetelerinin tamamı niye hep kurmanci yazılıyor. kürt örgütlerin yayın organları onlarca olmasına rağmen neden Sorani Gorani veya Zazaca yayınlanmıyor. Kürtlerin beş lehçesi varsa niye sadece Kurmanci yapılıyor. Neden diğer lehçeleri konuşan halkı sadece Kurmanciye yönelmeleri isteniyor ve kendi konuştukları lehçelerde çalışmalar yapması istenmiyor ve engelleniyor. Bugün onlarca Kürt kanalları radyoları gazeteleri dergileri var. Bunları sadece Türkiye olarak düşünmeyelim. Avrupa Irak, İran, Suriye gibi ülkelerdeki Kürtlerin tamamını düşünelim.

  Bugün uyduda kırktan fazla Kürt kanalı neden hepsi Kurmanci? Niye on tanesi Sorani,on tanesi,Gorani, ,on tanesi Zazaca yayın yapmıyor? Yüzlerce dergi var neden yirmi tanesi Gorani, yirmi tanesi Zazaca yirmi tanesi Sorani yapmıyorda neredeyse tamamı kurmanci olarak çıkıyor. Uyduda ve yerel radyolardaki frekanslarda  neden hep Kurmanci yapılıyor. Kürt partilerinde niçin Sorani Gorani Zaza halkları temsil eden kimse yok. Neden yapılan çalışmalarda Sorani Gorani Zazaca yok sayılıyor. Biraz düşünelim. Geçmişten günümüze bu böyle devam etti. Kürt lehçelerini ilan ettikleri dilleri konuşan halklar hep Kürt ve Kürdistan için çalıştırmaktan kendi anadilini bile unutacak yok sayacak hala soktular.

     Yaklaşık yedi sekiz yıl önce UNESCO tarafından dünya dil raporu yayınlandı ve o raporda Zazaca’nın risk altında olduğu dile getirildi. Önlemler alınmalı dendi. Zazaca Kürt lehçesi ise niye o zaman Tüm Kürt parti dernek ve sivil toplum örgütleri toplanıp Zazaca’ya dikkat çekmek için bir açıklama yapmadı, bir eylem planı oluşturmadı. Tüm Kürt parti dernek ve oluşumları adeta üç maymunu oynadı. Bırakın Zazaca için bir üzülmeyi Zazaca’nın yok olması için Zaza standı kaldırdlar,Zazaca ders kitaplarını sabote ettiler,üniversitelerdeki Zazaca dersleri protesto ettiler, daha kamuoyuna yansımayan nice şeyler olmuştur belki,bizim bilmediğimiz. Bu gerçekler gözümüzün önündeyken sadece geçmiş ezberletilmiş ve alışkanlık haline gelen yanlışlarımızdan dönmek için sadece temiz bir zihinle düşünmek yeterli olacağına inanıyorum
                                                                                                                                                                                                                                                                                                       28.08.2016
                                                                                                                                  ali pironıj

25 Ağustos 2016 Perşembe

ZAZA DİLİNİ TANIYALIM

Zazaca, Hint-Avrupa dil ailesinin İrani diller gurubun Kuzey-Batı koluna dahildir. Beluçi, Gorani ve Sengseri dilleriyle Kuzey-Batı kolunun Hyrkani (Gurgan) alt gurubunu teşkil etmektedir. Zazaca’nın diğer akraba olduğu diller arasında Talişi, Mazenderani, Semnani, Gileki, Tati, Herzendi, Kürtçe, Farsça sayılabilir.
                                               
Gramer ve kimi önemli sözcükler açısından Zazaca’ya yakın olan diller Kuzey-İran’da, Hazar Denizi kıyısında konuşulan dillerdir. Onun dışında Anadolu’da konuşulan Kurmanci-Kürtçesiyle yüzyıllarca ortak coğrafya paylaştığından dolayı bir dil yaklaşımı olmuştur.
 Zazaca’yı ilk olarak başlıbaşına bir dil olduğunu, yaptığı derleme, araştırma ve incelemeleriyle kanıtlayan ilk dilbilimci Oskar Mann’dır. Oskar Mann’ın 1903’ten 1907’ye kadar yaptığı araştırmalarını ilerletip kitap haline getiren Karl Hadank, “Die Mundarten der Zâzâ” adlı bilimsel eseri 1932 yılında kitaplaştırmıştır. Böylece İranoloji dilbilimde Zaza dili bugüne kadar dilbilimcilerin hemfikirliliğiyle başlıbaşına olarak tanınma durumunu korumakta. Oskar Mann’dan önce Peter Lerch (1856), Friedrich Müller (1864), Albert van Le Coq (1901) gibi araştırmacı ve dilbilimcilerin eserlerinde de Zazaca hakkında folklorik yazın derleyip kısmen analiz de etmişlerdir.

İŞTE LEHÇECİ HAİN LİSTESİ.

HER MİLLETTEN HER GRUPTAN KENDİ MİLLETİNE KENDİ HALKINA İHANET EDEN,KENDİ ÇIKAR VE MENFAATLERİ İÇİN KENDİ HALKINA DÜŞMANLIK EDEN İNSANLAR MUTLAKA ÇIKAR. İŞTE BUNLAR . PARA ŞAN ŞÖHRET VE GÜÇ İÇİN HERKESİ SATABİLECEK. HERKESİ ARKADAN HANÇERLEYEBİLECEK ŞAHSİYETTEDİR.
ZAZALAR İÇİNDE DE BU İKİ KANI BOZUK İNSANLAR MAALESEF VAR.
ZAZALAR BU HAİNLERİ TANIMASI İÇİN BU LİSTE HAZIRLANDI.

NOT: YAPTIĞI HATADAN DÖNÜP ZAZA HALKINDAN ÖZÜR DİLEYENLERİN İSİMLERİ BU LİSTEDEN ÇIKARILACAKTIR.







23 Ağustos 2016 Salı

ZAZALIĞINI KÜRTLÜĞE SATAN KÖPEKLER

  DESTIRMAY (HİZMETÇİLER)
Zazalar Kürtür ve Zaza dili Kürtçenin lehçesidir diyen Şövenistlere diyeceğim yok. Onlar zaten şövenistirler. Bu devirde her şey açığa çıkmıştır ve hiç bir şey kapalı kalmiyor. O şövenistlerin dediklerini onlara iade ediyorum. Madem onların demesiyle Zazalar Kürt oluyor, Türklerin eski deyimiyle onlarda Türktür. Arada bir fark varsa söyleyin. Aynı mantık, aynı deyiş, aynı fikir, aynı şövenşzm. Sadece bir fark var, oda Türkler devlet, Kürtler halen devlet olmadan bunu bize dayatiyorlar, yarın ne olcak meçhul. Dediğim gibi onlara sözüm yok, şövenist her zaman şövenistir, hangi milletten olursa olsun. Sözüm Destırmalara (Hizmetçilere). Bu hizmetçiler kimdir, biliyormusunuz? Bunlar halkımızı götürüp Kürtlere, Türklere kuyruk yapan Zaza kökenlilerdir. Avrupaya geldiler, Af buyurun ot geldiler, ot olarak döndeler ve şimdilerde, oralarda bazı Üniversitelerde, televizyonlarda Ders veriyorlar ve Zazaları Kürt yapmak için ellerinden ne kadar yalan dolan, ne kadar sahte bilgi ve yazımlar varsa öne sürüp, propanga yaparak Hizmetlerini, hizmetçilik yaparak sergiliyorlar. Aslında gerçek paralelci bunlardır. Onları bir araştırın bakın altında ne çıkar. Avrupada onlar bütün Kürt örgütlerine kuyruk saliyorlardı. PKK lilerin yanına gidip PKK li, Komkarın yanına gidip Komkarlı, Pêşengın yanına gidip Pêşengci, HDP nin yanına gidip Hadepeli, Şerafettin Elçinin yanına gidip onun partisinden vesaire, bütün partileri dolaşarak onlarla danslarını tamamlayıp, Hizmetçileri olduğunu ispatliyorlardı. Zaza halkından kendini Kürt veya Türk görenlere bir diyeceğim yok. Diyeceğim odur ki, kendisine ben Zazayım, ben bir halkım diyenlerin özerine saldıran, onları zorla kendilerinin parti elemanı yapmak istiyenlere. Onlar yakamızı bıraksınlar. Bu devirde kimse kimseyi zorla bu veya şu yapamaz ve hiç bir hukuk, hiç bir demokrasi, hiç bir rejim bunlara bu hakkı vermez. İnsan kendini ne görüyorsa odur. Her koyun Kendi bacağında asılır. Bu izledikleri yoldan, sevdadan, hizmetçilik yapmaktan vaz geçsinler ve yakamızı bıraksınlar.
KOYO BERZ

12 Ağustos 2016 Cuma

GEÇMİŞTE KÜRT ÖRGÜTLERİNE CALIŞMIŞ OLAN ZAZALARIN GÜNÜMÜZE ETKİLERİ

GEÇMİŞTE KÜRT ÖRGÜTLERİNE CALIŞMIŞ OLAN ZAZALARIN GÜNÜMÜZE ETKİLERİ
1. GEÇMİŞİN ANALİZİ
Geleceği daha iyi, daha kaliteli kurabilmek için geçmişi kavramak zorundayız. Geçmişte yapılan iyi ve kötü (yararlı ve zararlı işler) analiz edilerek, gelecek açısından ders çıkarılabilir. Zaman birçok şeyi değiştirmiş, dönemin aktörleri bu dünyadan göçmüş olabilir. Bunlara rağmen geçmişi konuşmak ve geçmişten ders çıkarmak önemlidir. Geçmiş olaylarlardan çıkarılan derslerle yapılacakları veya yapacaklarımızı tesbit etme; yeni olaylar karşısındaki ilk tepkilerimizi kontrollü yapma; yapacaklarımızın kalitesini dolayısıyla yararlarını artırma şansına ulasabiliriz. Tüm bu işler, hataların tekrarlanmasına hizmet etmezse geçmişin sorgulanması faydalıdır.
Geçmişteki siyasi olayları, bir olmuş bitmişi, insanların ruh hallerini v.s. analiz etmek zor iştir. Genellikle herkes beynindeki programa uygun analizler yapar. Analiz yapmada tecrübe ve bilgi önemli rol oynar. Kişinin içinde bululundugu ruh yapısı ne kadar objektivse, kişi ancak o derece kaliteli analiz yapabilir. Eğer beyin işlevlerimizi ve ruh yapımızı bilgi ve araştırmayla besleyip, işlevlerinin olumlu artmasını destekleyemiyorsak, çoğunlukla analizlerimiz subjektiv olur.
2. ZAZA HALKI NEDEN BU HALDE?
Zaza halkı kadim bir halk. Tarihi ve vatanı var. Dili ve kültürü var. Bunlara rağmen Türk, Ermeni, Kürt örgütleri ve bunların dünyadaki lobileri neden Zaza Halkını inkar ediyor? Bu inkarda geçmişte siyasetçilik, yazarlık ve sanatçılık yapmış okur yazar Zazaların payı nedir?
Bu sorunun cevabı çok uzundur. Çünkü birçok olayda rol oynayan birçok kişi var. Tarihi şanslar ve bu şansların oluşturduğu dönemeçler var. Bu tarihi dönemeçlerde milli temelde örgütlü ve bilgi sahibi olan Türk, Kürt, Ermeni milli örgütleri, örgütsüz Zaza halkının okur yazarlarının bir kesimini kendi değirmenlerine su taşımak için çalıştırmayı başarmışlardır. Türk, Kürt, Ermeni milli örgütleri, ideolojileri için çalıştırdıkları Zazaları kullanarak Zaza halkını inkar etmeyi bir gelenek haline getirmişlerdir.
Devlet sahibi Türk ve Ermeni örgütleri devletlerinin uzun vadedeki yayılmacı siyasetlerine paralel bir solculuk geliştirmişler. Türk ve Ermeni Kimlikleri, Türkçe, Ermenice dilleri dünya tarafından tanındığı için, Ermeni ve Türk solu, Zaza milli Kimliği ve Zaza Dili meselesi açıldığında, açan kişi ve grupları milliyetçilik ve gericilikle damgalamaya devam ediyorlar.
Anadolu´da Türk ve Ermeni solu çalışmalarını sol literatüre uygun, ancak Ermeni ve Türk milli kimliklerini öne çıkararak yapıyorlar. Onların deyimine göre milliyetçilik ve dolayısıyla gericilik yapmaktadırlar.
Zazalar, Kürtçe´yi anlamadıklarından Kürt örgütleri, en çok da Zazaları kullanabilmek Kürtçe´yi öne çıkarmadılar. Kürt örgütleri siyasi çalışmalarını Türkçe yapıyorlar. 19. yüzyılın başından bu yana Kürt milli kimliğini, Kürt milli değerlerini her fırsatta işleyerek Kürt milliyetçiliği yaptılar.
Milliyetçi Kürt örgütleri, 1919-1921 Qoçgiri ve 1925 Şeyh Said Zaza Direnişlerini Kürt direnişleri; 1937/38 Dêsim Alevi Zaza Soykırımını Kürtlere yapılmış soykırım olarak ilan ettiklerinde Zaza siyasetçi, yazar ve sanatçılar seyirci kaldılar. Bu direniş ve acıların Zaza halkının direnişleri ve acıları olduğunu; Kürt direnişi veya acısı olmadığını dile getirmediler. Kürt milliyetçiliğinin Zaza değerlerini malzeme yapmalarına itiraz etmediler veya edemediler.
3. ZAZA OKUR YAZARLARIN TUTUMU
19. ve 20. yüzyılda bir hayli yazar çizer, siyasetçi, sanatçı Zaza içinden çıktıkları Zaza milli kimliğinin farkına varamadılar. Bunlar Kürt milli kimliğine sarılarak milli duygularını tatmin etmeye çalıştılar. Milliyetçi Kürt örgütleri, Zaza halkını kürtleştirme işini bunlara yaptırdı. Bunlar Zaza halkının milli tarihini ve dolayısıyla milli acılarını Kürt milli tarihi ve Kürt milli acıları olduğunu savundular. Bunlar Zaza Dili ve kültürünün erozyona uğratılması işi ve günahına ortak oldular.
Geçmişte söz ve imkan sahibi olupta Zaza halkı lehine konuşmamış, yazmamış; elinden geldiği halde Zaza halkı için iş yapmamış insanları anarken, onların eksikliklerinin vurgulanması lazımdır. Zaza halkı neden bu halde? Zaza Dili neden bu halde? Geçmişteki Zaza aydınları, Kürt , Ermeni, Türk aydınlarının kendi milli değerlerini savunduklari gibi Zaza halkını savunmamışlardır. Ütyopacı olarak Kurdistan, sosyalizm, devrim v.s. savunmuşlardır. Kurnaz Türk, Ermeni ve Kürt milliyetçileri solculuk altında milliyetçilik yaparak kendi halklarının tanınmasını sağladılar. Bu işte okul okumuş Zazaları malzeme yapıp kullandılar. Okul okumuş Zaza kesim, Ermeni, Türk ve Kürt milliyetçilerinin Zaza halkını inkar etmesine göz yumdular. Geçmişte okul okumuş Zaza kesim tarihi olarak sınıfta kaldı. Çünkü bunlar uyudular. Bunlar uyudukları içindir ki, Zaza halkı tanınmıyor ve inkar ediliyor. Bunlar uyudukları için Zaza Dili kaybolma tehdidi ve tehlikesini yaşıyor. Bunlar uyudukları için Zaza halkı örgütlenemiyor ve kurumlarını oluşturamıyor.
Hakikatten kürtleştirme politikasına malzeme olan Zaza yazar çizer, sanatçı ve siyasetçiler günah sahibidirler. Çünkü bunlardan sonra gelen Zaza kuşaklarının önemli bir kesimi, Kürt milliyetçiliğinin bu Zazalara hazırlattığı "kürtleştirme kısırdöngüsünün" esiri oldular. Bugün dahi birçok Zaza insanı, geçmişte okumuş Zazalar eliyle hazırlanan "kürtleştirme tuzağını" yarıp çıkamıyor.
4. ZAZA YAZAR ÇİZER, SANATÇI VE SİYASETÇİLERİ
KÜRTLEŞMEYE İTEN NEDENLER :
4.1. OSMANLI- KÜRT İTTİFAKI
Osmanlı sultanı Yavuz Selim ile başlayan dönemde Osmanlı Kürt İttifakı kurulmuştur. Bu ittifak, 15. yüzyılın başından günümüze kadar Zaza halkını hep takip etmiş; Zaza halkını Sunni İslam´a zorlamış; amacına ulaşabilmek için Zaza halkına soykırım ve katliamlarla zulüm yapmıştır.
Kürt derebeyleri, 15. yüzyılda Osmalı´yla ittifaka girmekle, son 500 sene boyunca Kürtleri, Osmanlı-Türk koruması altında avantajlı duruma geçirmiştir. Osmanlı Doğu Anadolu´nun yönetimini Kürt derebeylerin emrine vermiş. Karşılığında Kürtler, Osmanlı devletine sadık kalmış ve Osmanlı devletine askerlik yapmıştır. Bu süreç içerişinde Kürt Dili ve Edebiyatı Zaza Dili ve Edebiyatına göre göreceli olarak gelişmiştir. Kürtçe´nin, Zaza bölgelerine yayılması; Kürtlerin bazı Zaza bölgelerini asimile etmesi bu şekilde gerçekleşmiştir.
4. 2. FRANSIZ İHTİLALİ
1789 Fransız İhtilali, Osmanlı devletindeki etnik gruplar arasındaki etkisini hemen 19. yüzyılın başında göstermeye başlamış. Türk, Kürt, Ermeni, Rum aydınları Osmanlı´ya karşı başta beraber örgütlenmeye gitmişler. Ancak bunlardan her biri kendi milli kimliğinde diretince bibirlerinden ayrılmış ve kendi milli kimlikleri temelinde örgütlenmişlerdir.
Osmanlı´da özellikle Rum, Ermeni ve Yahudiler kapitali tekkellerinde tuttuklarından ve Türkler iktidari kontröllerinde tutabilmek için çocuklarını okutmanın çok önemli olduğunu erken kavramışlardır. Fransız İhtilalinin doğurduğu ulusalcılık (milliyetçilik) akımı kısa zamanda Osmanlı devletinde etkisini göstermiş; özellikle Fransa´da okuyan Osmanlı tebaasındaki Türk, Ermeni, Rum, Kürt aydın kesimi, kendi halklarını milli temelde örgütlemişledir.
Doğrusu Fransız İhtilali, Zaza aydınlarının Zaza milliyetçiliğini geliştirmesini engellememiştir. Tersine o dönemdeki Zaza aydınları uyumuştur. Ülkemizde Kürt, Türk, Ermeni, Rum milliyetçiliği ulusal devlet kurma fikrini erken kavramış ve erken milli temelde örgütlenmişlerdir. Erken ve zamanında örgütlenen Kürt, Türk, Ermeni, Rum milliyetçiliği, okumuş Zazaları kandırmış, oyalamış ve siyasi emelleri için malzeme yapmayı başarmıştır. Tarih zamanında örgütlenemeyen Zaza halkını, zamanında örgütlenemediği için cezalandırmıştır.
4. 3. KÜRT HAMİDİYE ALAYLARI
1890 yılında Sultan ıı. Abdulhamit, Doğu Anadolu´daki milliyetçi hareketleri ve Osmanlı devletinin Doğu ve Kuzeydoğu sınırını kontrol etmek amacıyla Kürtlerden "Hamidiye Alayları" kurmuştur. Kürt askerlere silah, tecizat, askeri eğitim Osmanlı devleti tarafından sağlanmıştır. Osmanlı devleti, Hamidiye Alaylarına alınan askerlerin çocuklarının eğitimi için İstanbul´da Aşiret Mektebi adıyla okullar açmıştır.
İttihat ve Terakki iktidari 1913 yılında, Hamidiye Alaylarının adını "İhtiyat Süvari Alayları" olarak değiştirmiştir. Bu şeklilde kamuoyuna karşı bu alayların lağvedildiği süsü vermiştir. Ancak bu alaylar 2015 Ermeni Tehcirinde, 1919/21 Qockiri Savaşında, 1925 Şeyh Sait Direnişinde ve 1937/38 Dêsim (Dersim) Alevi Zaza Soykırımında değişik ad ve kılıklar altında kullanılmışlardır.
Hamidiye Alaylarının, Kürt milliyetçiliğinin gelişmesinde rolü büyük olmuştur. Kürt milliyetçiliği halihazırdaki gelişmişliğini en çok Hamidiye Alaylarının sunmuş olduğu imkanlara borçludur diyebiliriz. Hamidiye Alaylarına hizmet amacıyla Osmanlı´nın, Kürtler için açtığı Aşiret Mekteplerindeki Kürt ögrencilerden bazıları da Avrupa´da tahsil yapma imkanı bulmuştur. Bu imkanlarla beslenen Kürt aydınları da Fransız İhtilalinin doğurduğu milliyetçi kavramlarla tanıştıktan sonra, Zazalara göre çok erken Kürt milliyetçiliği temelinde örgütlenmişlerdir.
4. 4. KÜRTÇE EĞİTİM YAPAN MEDRESELER
VE AŞİRET MEKTEPLERİ
Osmanlı devleti, Kürtlerin medreselerde Kürtçe ders görmelerini sağlamıştır. Kürt aydınlanmasının başladığı ve Kürt milliyetçiliğinin tohumlarının ekildigi ve filizlendiği alanlardan biri de bu medreselerdir.
Osmanlı Kürt İttifakı, Kürtlerden oluşan Hamidiye Alaylarını kurarken Zazalara bilinçli olarak yer vermemiştir. Hamidiye Alayları subayları, Kürt Aşiret Mekteplerinde eğitim alırken, Osmanlı Zaza halkı için Zaza Aşiret Mektepleri açmamıştır.
Osmanlı, Kürt Aşiret Mekteplerinde okuyan Hamidiye Alayları subayları ve onların çocuklarına Avrupa´da da yüksek tahsil imkanı sağlayınca, Ermeni, Türk, Rum milliyetçiliğinden de etkilenerek gelişen Kürt milliyetçiliği, her bakımdan sahipsiz Zaza okur yazarları kürtçülük lehine etkilemiştir. Bu sebelerden 19. ve 20. yüzyılda okumuş Zaza kökenlilerin önemli bir kesimi Kürt milliyetçiliği için çalışmıştır. Zaza milliyetçiliğinin gelişememesinin en önemli sebeblerinden biri budur.
5. KÜRTLEŞTİRME ARACI OLAN ZAZALARDAN BİRKAÇ ÖRNEK:
5.1. AHMET RAMİZ (1878-1940)
Kürt Dili ve Edebiyatı için 19. yüzyılın sonlarına doğru medrese eğitimli elit bir grup oluşmuştur. Bu grupta Kürt milliyetçiliği lehine Zazalar da yer almıştır. Bunların en önemlisi, Zaza olduğu halde Kürdizade olarak lakaplandırılan Ahmet Ramiz´dir. Ahmet Ramiz ilk Kürt dernekçilerinden olup Kürtçe kitapların yayımlanmasında önayak olmuştur.
Elimizde Liceli (Piran) Ahmet Ramiz ve çevresine ilişkin ayrıntılı bilgi yok. Ancak büyük ihtimalle o yıllarda Aşiret Mekteplerinde veya Fransa´da okuyan Kürt öğrencileri, Kürt milliyetçiliğini medreselere sokmuş; medrese çevresinde Kürt milliyetçiliğinin gelişmesini sağlamıştır. Kürt çevrelerde kürtleşen (asimile olan) Ahmet Ramiz, kendi döneminde Kürt milliyetçiliğinin başını çekmiş ve Zazaların kürtleşmesi için çalışmıştır.
Günümüzde Zazaların Kürt olduğunu savunan Zaza kökenliler, başta Ahmet Ramiz´i örnek vererek, onun adını ve icraatlarını kürtleştirme çalışmalarına malzeme yapmaktadırlar.
A. Ramiz (büyük ihtimalle bilinçsiz olarak) kendi halkının bugünkü örgütsüzlüğünün ve ana dili Zazaca´nın zayıflatılmasının temelini atarak Zaza halkı ve Zaza Dili açısından çok şanssız bir rol oynamıştır. Çünkü bugün Ahmet Ramiz´in ardılı bir kesim okur yazar Zaza, onun siyasi duruşunu sorgulamıyor, sorgulayamıyor. Bir çok Zaza, Kürt örgütleri tarafından kahramanlaştırılarak kullanılmakta olan Ahmet Ramiz´e özenerek Zaza halkını kürtleştirmek için çalışmaktadır.
5.2. HUKUKÇU, SİYASETÇİ FAİK ABİK BUCAK (1919-1966)
1919 yılında Urfa ili Siverek ilçesine bağlı Hadro köyünde doğan hukukçu, siyasetçi Faik Abik Bucak (1919-1966), Bucak Zaza ilerigelenlerinden Hakkı Bucak´ın kızkardeşinin oğludur. Annesi Zaza, babası Kürt´tür. Ancak ana dili Zazaca´dır. Çünkü F. A. Bucak Zaza Dili´yle büyümüştür.
Hukukçu F. A. Bucak, Zaza Dili onun da ana dili olmasına karşın Kürt milliyetçi örgütlerinin emrinde ve özellikle Bedirhan kardeşlerin etkisinde Kürt milliyetçiliği yapmış ve bu uğurda 1966 yılında öldürülmüştür.
Başta Siverek olmak üzere tüm Zaza Bölgelerinde önemli bir kesim Zaza insanının kürtçülük yapmalarında ve Zaza kimliklerini inkar etmelerinde Faik Abik Bucak´ın olumsuz etkisi büyüktür.
5.3. SAİT ELÇİ (1925-1971) VE
SAİT KIRMIZITOPRAK (1935-1971)
Sait Elçi ve Dr. Sait Kırmızıtoprak trajik ve komik bir tarih sergiliyorlar. Sait Elçi 1925 Bingöl doğumlu. Dr. Sait Kırmızıtoprak 1935 Dêsim (Dersim) doğumlu. Her iki Sait de Zaza. Kürt olmadıkları halde (Kürtten daha Kürt) Kürt milliyetçiliği için çalışmış ve Kürt örgütleri tarafından öldürülmüşlerdir.
Sait Elçi, Şeyh Said Direnişinde de Kürt milliyetçilerinin, Türk devletiyle çalışmakta olduklarının bilincine varamamıştır. Bu savaşta devlet ve Kürt örgütlerinin, Şeyh Said´in şahsında Zaza halkına verdiği acıları görmezlikten geldiği gibi, bu Zaza milli acılarını, Zaza insanını kürtleştirme işi için kullanmıştır.
Dêsim 1938 Alevi Zaza Soykırımının trauması içerişindeki bir hayli Alevi zaza insanı, Kürtlerle işbirliği içerişinde Türkiye devletinden bu soykırımın hesabını sorma kuru hayaliyle hareket etmişlerdir.
Dr. Sait Kırmızıtoprak´ın sülalesinin de önemli bir kesimi 1938 Dêsim Alevi Zaza Soykırımında kesilmiştir. Birçok Alevi Zaza gibi Dr. S. Kırmızıtoprak da, Türk devletinin 1938 zulmünün acısıyla büyümüştür. Dolayısıyla Dr. S. Kırmızıtoprak da Türk devletine karşı tepkilidir. Kırmızıtoprak´ın bu tepkisini erken anlayan kurnaz Kürt örgütleri, Dr. S. Kırmızıtoprak´ın, "1938´in hesabını sorma duygularını" Türk devletine karşı yönlendirmiştir. Böyle bir motivasiyonla hareket eden Dr. S. Kırmızıtoprak, Kürt ilerigelenlerinin 16. yüzyıldan beri Türklerle işbirliğini, Kürtlerin, Qocgiri ve Şeyh Said Direnişlerinde ve 1938 Dêsim Alevi Zaza Soykırımındaki olumsuz rollerini araştırmadan Kürt örgütlerin safına geçmiştir.
Bu şekilde milliyetçi Kürt örgütlerinin saflarına çekerek Kürt milliyetçiliği için çalıştırdıkları Dr. Sait Kırmızıtoprak, 1938 Alevi Zaza Soykırımının acılarını Kürt milliyetçiliği için harcamıştır.
Dr. Kırmızıtoprak veya yandaşlarının 1960´larda köylerimizde Kurdistan ve Barzani propagandası yapmaya geldiklerini iyi hatırlıyorum. Köylülerimiz bu propagandayı edep ve erkanları çerçevesinde "Hasa, ma Quṙ nime!", sözleriyle red ediyorlardı.
Her iki Sait´in de 1971´de Kürt örgütleri tarafından öldürülmesi, Zaza halkında onlara karşı duygusallık oluşturmuştur. Onlardan sonraki Zaza kuşakları, onlara karşı acıma ve hayılanma hişleriyle hareket etmektedirler. Kürt örgütleri, Saitleri öldürdükleri halde onların ölülerini Kürt tarihi kahramanı yapmışlardır. Bu propaganda neticesinde geçmişi araştıramayan bir kesim Zaza, kendilerini Saitlerin şahsında Kürt görmektedir.
Sait Elçi ve Dr. Sait Kırmızıtoprak Zaza milli değerlerini ve tarihten gelen milli acılarını Kürt milliyetçiliğine mal etmişlerdir. Saitler, Kürt milliyetçiliği lehine propaganda yaparak ve canlarını feda ederek Kürt milliyetçiliğinin gelişmesini saglarken, Zaza milli kimliğini, Zaza Dili´ni erozyona uğratmada çok şanssız rol oynamışlardır.
5.4. TÜRK EDEBİYATCISI ALEVİ ZAZA
CEMAL SÜREYA (1931-1990)
Türkçe edebiyat Çevresinde Kürt Cemal diye çağrılan Cemal Süreya 1938 Alevi Zaza Soykırımından, Zuhal Tekkanat´a 1972 de yazdığı mektupta şöyle söz etmiş: ''Bizi kamyona doldurdular/ Tüfekli iki erin nezaretinde/ Sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular/ Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar/ Tarih öncesi köpekler havlıyordu''.
Cemal Süreya kendisine ve mensubu olduğu Zaza halkına yapılan soykırımın ve sürgünlerin hangi halka karşı işlendiğini bir hece ile dahi anlatmamış. Ancak gönüllü olarak "Kürt Cemal" lakabını kabul etmiş ve Kürt örgütleri için propaganda malzemesi olmuştur.
Cemal Süreya´nın, 1925 Şeyh Said Direnişine ilk darbeyi Türk-Kürt İttifakı içerişindeki Hamidiye Alayları ardılları Kürt milislerin vurduğunu; Şeyh Said´i ihbar edip yakalatan kişinin binbaşı Kasım´ın Kürt olduğunu; 1938´de Dêsim Alevi Zaza Soykırımını yapanlar arasında Kürt askerlerin de olduğunu bilmemesi mümkün değildir.
Doğrusu tarihte Kürt derebey ve Kürt örgütleri, sırtını Osmanlı devletine dayayarak Zaza halkına hep zulüm etmiştir. 1938 sonrası Türkleştirme okulları ürünü olan önemli bir okur yazar Zaza kesim, asimilasiyon neticesinde milli kimlik karmaşası icerişine itilmiştir. Bu kesim tarihi bilgi eksikliği neticesinde Kürt olduklarını sanma gibi zaaflarla kürtçülük akımı sürüsüne katılmışlardır. Bu sürüde başını kaldıran Zazaların fizikleri, Kürt örgütleri tarafından zamanında ortadan kaldırılmıştır. Bu şekilde kendilerine yalan yanlış tarih dikte edilen silahsız Alevi Zazalar arasına öldürülme korkusu da yerleştirilmiştir.
Tüm bu hallere düşmeden önce eğer Cemal Süreya gibi kişiler rollerini zamanında doğru oynasalardı, Zaza halkının günümüzdeki durumu, yeri daha iyi ve Zaza halkı daha örgütlü olurdu.
5.5. ZAZA ARTİST, SENARİST, YAZAR, REJİSÖR
YILMAZ GÜNEY (1937-1984)
Asıl adı Yılmaz Pütün olan Güney 1937 yılında Zaza bir babanın ve bir Kürt annenin çocuğu olarak Adana´nın Yenice köyünde doğmuştur. Yılmaz Güney 1983 yılında kendi ağzından milli kimliği için şunları söylemiştir: "(...) Kürt asıllı topraksız bir köylü ailenin iki çocuğundan biriyim. (...)"
Yalnız Yahudilerde soy ve dolayısıyla etnik kimlik anne tarafından sürdürülür. Zaza, Kürt, Ermeni, Türk, tüm Hıristiyan, Müslüman, Alevi dünyasının etnik ve dini kimliği babanın etnik kimliği temel alınarak yapılır.
Bu kurala göre babası Zaza, annesi Kürt Yılmaz Güney´in, kendi etnik kimliğini Kürt olarak ilan etmemeliydi. Doğrusu Yılmaz Güney´in "Zaza asıllı" olduğunu söylemesi gerekiyordu.
Her bireyin etnik kimlik seçme özgürlüğü, herhangi bir ideolojiye propaganda aracı olmamak şartıyla, elbette olmalıdır. Ancak Yılmaz Güney tanınmış popüler bir sanatçı olarak "Kürt asıllı topraksız bir köylü ailenin iki çocuğundan biriyim." derken Zaza etnik kimliğini aşağılamış ve Kürt milliyetçiliği için, bilerek veya bilmeyerek propaganda yapmıştır. Bu propaganda sonucu Y. Güney´in Zaza hayranlarının çoğunluğu, milliyetçi Kürt örgütlerinin kürtleştirme propagandası ve silahlı şiddetine karşı çıkamamıştır. Güney´in popülaritesi, onun Zaza hayranlarının beyinlerini kamaştırmış; birçok Zaza hiç sorgulamadan milli kimlik konusunda Güney´i kendine örnek almıştır. Güney´in, "Ben kürdüm.", demesinin de etkisiyle birçok Zaza, Zaza kimliğinin ve Zaza Dili´nin inkarına karşı tepki gösterememistir.
Doğrusu Yılmaz Güney, "Zaza asıllı topraksız bir köylü ailenin iki çocuğundan biriyim." demiş olsaydı, Kürt örgütleri Zaza halkını inkar etmez ve Zaza Dili´ni aşağılayamazlardı.
6. YANLIŞA KARŞI CIKMAZSAK
Zaza halkının halihazırdaki inkar işi Ahmet Ramiz, Faik Bucak, Sait Elçi, Dr. Sait Kırmızıtoprak, Cemal Süreya, Yılmaz Güney gibi Zaza kökenli şahsiyetler tarafından başlatılmış, göz yumulmuş ve desteklenmiştir.
Elbette ki medrese tahsilli Ahmet Ramiz, hukukçu Faik Bucak, Sait Elçi, Dr. Sait Kırmızıtoprak edebiyatçı Cemal Süreya, çok yönlü sanatçı Yılmaz Güney Zaza halkının inkarının ve Zaza milliyetçiliğinin gelişememesinin yegane günah keçileri değildir.
Bunların dışında geçmişte de, günümüzde de türkleştirme ve kürtleştirme işi için misyonerlik yapmış ve yapmakta olan bir çok Zaza vardır.
Yukarıda adlarını andığım şahsiyetlerin kendi dönemindeki yanlış tercih ve icraatları, ne yazık ki günümüzde bir kesim zaza arasında alışkanlık ve gelenek oluşturmuştur. Bunların kürtleşmeyi sıradan alışkanlık haline sokmaları, Zaza halkı için zor bir durumun oluşmasına zemin hazırlamıştır.
Unesco tarafından da belirlendiği üzere, Zaza Dili´nin kaybolma tehdidi ve tehlikesini yaşamasının en önemli nedenlerinden biri de, kürtleşme geleneği başlatan ve milliyetçi Kürt örgütleri saflarında koşan Zazalardır. Çünkü Kürt örgütleri, bu kişilerin geçmişte yazıp söylediklerini, icraatlarını propaganda malzemesi yapıyor; bu Zaza şahsiyetleri, Zaza milli kimliğini ve Dili´ni asağılamak ve kürtleşmeyi cazipleştirmek için malzeme olarak kullanıyorlar. Yeni Zaza kuşaklar bu şekilde aldatılmakta, oyalanmakta ve Zaza halkı örgütlenememektedir.
Alman filozof Richard David Precht´in "Eğer yalana ve yanlışa zamanında karşı çıkmazsak, bizden sonraki kuşaklar bu yalan ve yanlışı doğru olarak kabul edebilirler.", diyor.
Makalemde örnek olarak verdiğim kişiler yalan ve yanlışa kendi dönemlerinde karşı çıkmamışlardır. Geçmişte Kürt milliyetçiliğine çalışan Zazaların icraatları, söylediği ve yaptığı yanlışlar, bugün bazı Zaza kesim tarafından doğru olarak algılanmaktadır.
Y. Güney gibi tanınmış Zaza kökenli kişilerin söylediği sözleri Zaza kitleleri zamanında tenkid etme gücüne sahip olmadığı için bugün Güney´in "Kürt asıllı topraksız bir köylü ailenin iki çocuğundan biriyim." sözü yanlış olmasına karşın, kamuoyunda Zaza halkının zararına doğruymuş şeklinde oturmuştur.
Solculuk, demokratlık adı altında milliyetçi Türk, Ermeni, Kürt örgütleri çevrelerinde kariyer yapmış Zazalar var. Bunlar aracılığıyla Zaza insanı, Türk, Ermeni, Kürt örgütlerine sempati duymuş; onların ideolojik çalışmalarına malzeme olmuş ve olmaktadır.
Önemli bir kesim Zaza insanı günümüzde de Türk, Ermeni, Kürt örgütlerine çalışan Zazalardan ötürü, Türk, Ermeni, Kürt örgütleri sempati duymakta, kendi halkı için degil bu örgütler için çalışmaktadır.
Türk, Ermeni, Kürt örgütleri tarafından kullanılıp kahraman ve dolayısıyla örnek kişi olarak yüceltilen Zaza kökenli şahsiyetlerin yanlışları, her ortamda Zaza kimliğine, Zaza Dili´ne ve Zaza kültürüne zarar vermeye devam etmektedir.
7. GEÇMİŞTEN DERS DERS ÇIKARMAK
Geçmişten ders almak veya ders çıkarmak geleceği daha iyi inşa etmek bakımından önemlidir. Bu işi yapamayan veya yapmak istemeyen kişi ve toplumlar, kadere boyun eğmiş demektirler. Kendilerinden daha iyi analiz yapabilen kişi ve örgütlerin emri altına girmekten, (eğer tesadüflerin yaptığı değişiklikler olmazsa) başka şansları olamaz.
Eğer Zaza kişilerin geçmişteki icraatları, Zaza halkının bugününü son derce kötü, zararlı etkiliyor ve kaos yapıyorsa, bu kişilerin geçmişte Zaza halkı adına tarihi hatalar yaptıklarını görmezlikten gelemeyiz. Çünkü geçmişte şiyasi arenada rol oynamış Zaza kişilerin yapıkları hatalara göz yumarsak halkımızın kaderini olumlu yönde değiştiremeyiz.
Halklarımızın eşitliği, kardeşliği ve halklararası barıştan yana olan her insan yanlışlara göz yummamalı, her zaman ve her yerde medenice karşı çıkmalıdır. Ancak böylece doğrular, yanlışların esiri olmaktan kurtulabilir.
Hakkı Çimen, Mayıs 2016